Sorular...
- Bisikletin ve oturağın(selenin) yüksekliği ne kadar olma(ma)lı?
Bisikletlerin, kişinin, boy, bacak boyu, kol boyu, oturma/eğilme ve ağırlığına göre, kullanım rahatlığı sağlamasına göre çeşitli kadro boyları bulunmaktadır.
Bunların teknik ayrıntılarını, öncelikle ve olabildiğince kendinizin inceleyip/araştırıp okumanızda ya da bisikletten yeterince/iyi anlayan kişi ya da satıcılardan öğrenip, bir de kullanım amacı ve oranınıza göre bisiklet almanızda büyük önem(öncelik) vardır.
Bisiklet kullanımında ve yaşamımızda,
öncelikle bilinmesi ve uygulanması gerekenler,
öncelikle bilinmesi ve uygulanması gerekenler,
"ne yapacaklarımız" değil ne yapmayacaklarımızdır...
2. Oturağın alçak olmasının, ayağın yere tam olarak basması, "düşme olasılığı" ile ya da "kontrolü kaybetme"yle vb. gibi hiçbir kişisel, yetersiz bilginiz/"kaygınızla" ilgisi olmadığını anlayıp/öğrenip kabul ederek, bunun gibi kaygıların tersine, yeterli/yetkin bilgiyi, deneyimi, bilimsel tutumu/zihni devrede tutarak, oturak, ne kadar yüksekse, o oranda yorulma, terleme sorunu, güdülenme[motivasyon] sıkıntısı yaşamayacağımızın anlaşılması, anımsanması ve uygulanması...
3. Pedal çevirirken, ayağın tabanının üzerine basarak değil ayağın üçte birlik ön bölümüyle, doğa/fizik yasalarıyla, yerle, gücümüzün, bisikletimizin, uyumlu ve bütünlüklü bir biçimde ilerletilmesi gerektiğinin anımsanması ve uygulanması...
4. Yeni başlayanların, acemilik düşüncesi ve kaygılarını, olabildiğince hızlı aşmaları, bisikletin, "herhangi bir yerine bakmak" değil/yerine sadece/tamamen ileri bakarak sürmeleri gerektiğinin sürekli olarak anımsanması ve uygulanması...
------------------------------------------------------------------------------
Soru (/) Sorun
Sorgulanmamış "yaşam", yaşam değildir!
[Sokrates]
Aklını [ve bisikleti] kullanma cesâretini göster!
[Immanuel Kant]
[Sokrates]
Aklını [ve bisikleti] kullanma cesâretini göster!
[Immanuel Kant]
Bisiklete binmeden önce,
özellikle ve öncelikle,
özellikle ve öncelikle,
sürekli olarak kendine sorulması ve anımsanması gerekenler...
- Yeteri kadar zinde, özellikle ve öncelikle fiziksel olarak yeterli ve hazır durumda mıyım?
- Uykumu yeterince aldım mı? [ Almadıysanız... Ne kadar daha dikkatli ve az kullanmalıyım? ]
- Hangi güzergâhtan, hangi koşulları göz önünde bulundurarak ve/veya yeğleyerek gideyim?
* Yol ve trafik durumuna göre...
* Temiz hava ve daha az egzoza maruz kalmak üzere...
* Deniz ulaşımının gerekliliğine, varılacak bölge/noktaya göre...
* Yol ve trafik durumuna göre...
* Temiz hava ve daha az egzoza maruz kalmak üzere...
* Deniz ulaşımının gerekliliğine, varılacak bölge/noktaya göre...
* Teknik sorun[lastik patlaması, zincir kopması vs.], olası yorgunluk ve ufak düşmeler gibi sıradışı durumlarda, dönüş ulaşımında yeğlenebilecek toplu ulaşım araçları ve taksi bulma/çağırma ya da arkadaşlarından yardım isteyebilme/alabilme olanaklarına göre...
* Teknik destek alınabilecek, bisiklet ya da oto tamircisi gibi yerlerin yakınlık/uzaklık ve bilgilerine göre... [www.bisikletliulasim.com haritası gibi internet ya da cep telefonu uygulamaları aracılığıyla da çözümlere her zaman ulaşabilmekte kolaylık ve yarar vardır]
* Teknik destek alınabilecek, bisiklet ya da oto tamircisi gibi yerlerin yakınlık/uzaklık ve bilgilerine göre... [www.bisikletliulasim.com haritası gibi internet ya da cep telefonu uygulamaları aracılığıyla da çözümlere her zaman ulaşabilmekte kolaylık ve yarar vardır]
- Ertesi gün ya da dışarı çıkmadan olabildiğince önce, kişisel[temel/teknik] gereksinimlerimi, çantamı hazırladım mı?
- Bisikletimin, lastik durumlarını, havasını iyice/yeterince biliyor muyum, bir kez daha kontrol ettim mi?
- Günlük/haftalık/aylık kullanım yoğunluğuna göre zincirimin yağ durumunu biliyor muyum, bir kez daha kontrol ettim mi?
- Fren kolunun durumu[sağ arka fren, olabildiğince gidondan uzak/ileride | sol ön fren ise sağa göre daha geride] ayarlı mı? Fren pabuçlarının yeterli olduğunu biliyor muyum?
------------------------------------------------------------------------------
Sıkça Sorulan Sorular
- Neden, kask takmıyorsunuz?
Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, kask takmamayı savunuyor değilim.
Sadece, kendi adıma, sabit olmamakla birlikte, çeşitli kişisel gözlem, deneyim ve gerekçelerim bulunuyor. Ayrıntılı nedenlerini, yazarak ya da genel olarak değil kişilerle birebir konuşmayı yeğliyorum.
Yine de fazla ayrıntılarına girmeden, bazı başlıklarını açayım. Hiç takmıyor değilim fakat çoğunlukla takmıyorum. Bisikleti, dört mevsim boyunca, her gün, daha çok, bir ulaşım aracı olarak kullanıyorum. Belirli bir hızda ve mesafede, kendimi ve koşullarımı fazla zorlamadan, araçlarla fazla ilişki içinde bulunmadan yol almaya çalışıyorum. [ Maalesef, biz ne kadar dikkatli ve uzak olsak da sürücülerin büyük çoğunluğu, bu konuda bilinçli ve dikkatli olmadıklarından dolayı, tehlikeler her zaman arkamızda ve/veya yanıbaşımızda. ]
Ağırlıklı olarak İstanbul trafiğinde kullandığımdan dolayı, bazı yerlerde, ışıklarda, trafik tıkanıklığı gibi, özellikle de durak ve otobüslerin yarattığı engellerden ya da çeşitli durumlardan dolayı sol [3.] şerite kadar geçme durumları olabiliyor. Bazen de sadece bu sollama durumlarında, ne kadar dikkatli ve yavaş gitseniz bile hızlanmanız ve riskin yükseldiği durumlarda kalabiliyorsunuz. Bu gibi durumlarda, yere düşülürse, kaskın işe yararlılığı çok yüksek olacaktır.
Bir de trafikte en sağdan gidiyor olsanız bile, acemi ya da dikkatsiz "sürücü bozuntuları" ve her bulduğu fırsat ve kısa mesafede hız yapma sevdâlısı zavallı araç sürücüleri yüzünden yaşamımız tehlikeye düşmektedir maalesef. Bu gibi durumların yaşanması, her yolda ve her zaman yüksek olasılık gösterdiğinden dolayı, kaskın başımızda olmasında büyük yarar vardır. [Çevrenizde gördüğünüz yanlışları, Facebook'ta, "Kendine Gel!" sayfamıza ve/veya Whatsapp üzerinden, Trafik Şubesi Bildirim Hattı'na da, 552. 155 0 155 / 533. 155 0 155 numaralarını ekleyerek bildirebilirseniz...]
Fakat "Kasksız, bisiklete binilmemeli!" düşüncesine/sözüne tamamen katılmıyor olmakla birlikte, bisiklete, kasksız da binilebileceği fakat hızın artması ve düşme olasılıklarının yüzdesine göre "Bisiklete, kask takarak binilmesinde yarar vardır!" düşüncesiyle/sözüyle hareket edilmesini öneririm/uygularım her zaman, zemin ve koşul için.
10-15 km. hızla yavaş sürülen, herkese açık genel etkinliklerde ise bisikletlilerin, kask takmalarında yarar olduğu gibi takmadan da katılabileceklerini anlayabilmek, kabul etmek gerektiğini düşünüyorum.
Özellikle, spor amaçlı, yol/yarış bisikleti kullanımlarında ise hızın yükseleceği oranda, kask takılması, olmazsa olmaz bir koşuldur. Yani, kaskın takılmasında dikkate alınacak ilk unsur, yapılacak hıza göre değerlendirilmesidir. Hız ne kadar yükselecekse, kask takılması da o kadar gereklidir, olmazsa olmazdır.
Bununla birlikte, kask takmanın önemi kadar yüksek olan ikinci bir koruyucu ise bellik takmaktır. Eski bir motorsikletli olarak, bilgi ve ["(z)engin" anlamsız/ye(te)rsiz/karşılıksız/olumsuz/kötü] deneyimlerimin ışığında, bisikletle yapılan hızlı sürüşlerde de, böbreklerin korunmaması durumu, hızın artışına oranla, mevsime yani rüzgâr ve soğuklara göre olmak üzere ileriye dönük ciddi sağlık sorunları yaratabileceğinden dolayı ve ayrıca, bellikler, sırt/bel korumalı/destekli olduklarından dolayı vazgeçilmezdirler. Rüzgâr ya da soğuktan dolayı yaşanan ve sürücü tarafından nedeni çoğunlukla bulunamayan böbrek ağrıları, en yüksek ağrı ve bu ağrılara dayanılmazlığından dolayı da çok ciddiye alınmasında, anımsanmasında ve kullanılmasında büyük fark ve yarar vardır.
Çoğunlukla kask takmamanın getirdiği bir artı/katkı/fark da olmuyor değil. İnsanın, çok yanlış bir "tutkusu"/saplantısı olsa da hıza olan düşkünlük ya da bu "tutku"ya/saplantıya kapılmasının olasılıklarını düşürmek, yavaş gitme zorunluluğunu gerektirecek ve anımsatacak koşulların/donanımların yani kaskın bulunmaması da daha tedbirli ve dikkatli olma zorunluluğunu artırıyor, kolaylaştırıyor ve sürekli anımsatıyor. Daha farkında ve yavaş gidebilmenin artılarını ve yavaş sürerek, açık havanın ve etrafın da tadını çıkarma fırsatı veriyor.
Bisikletli görevlilerin ise yine görev yerine ve durumuna göre değişmekle birlikte, bazen, bazı yerlerde[sahillerde, sıcak bölgelerde], bisikletli polislerin ise hem kendilerini belirgin kılmalarına yardımcı olmasına katkısı olmasından dolayı,
-çıkarmaları gereken zorunlu durumlar dışında- sürekli olarak kask takmayı yeğlemelerinde yarar vardır.
- Bisiklet kullanmaya ne zaman başladınız?
6 yaşımda başladım. 14 yaşıma kadar da yol/yarış bisikleti kullanarak devam ettim.
Yıllar önce de yıl ve dört mevsim boyunca, "kış, kar, yağmur, çamur, güneş, rüzgâr, toz, toprak" demeden, maalesef biraz uzun sürmüş yıllar boyunca, dönemlerdeki yaş/bilinç(sizlikler), teşviksizlik ve öteki günlük/dönemsel "öncelikler" nedeniyle, yersiz bir süre ara vermiş olduğum bisiklete ve bisikletli yaşama, getirdiği olanaklara, artılara ve güzelliklere geri döndüm.
- Neden, çoğunlukla, ellerinizi bırakarak kullanıyorsunuz?
Bisikleti, ellerimizle kullanmıyoruz. Ellerimizi, frenleri kullanmak, durabilmek ve tam bir kontrol gücü/olanağı sağlamak üzere kullanmanın gerekliliği ve zorunluluğu kesindir. Başlangıçta ya da hangi seviyede kullanılırsa kullanılsın, tüm koşullarda ve yollarda, önerilen, doğru kullanım şeklidir.
Arada bir, kısa süreli bir dinlen(dir)me ya da çeşitli nedenlerle, iki eli birden bırakarak sürebilme becerisi de geliştirilebilir. Bunların, doğru ya da yanlış olması ayrımı, "tartışması", bunu becerebilenler ve bazı/çoğu durum ya da koşullar için pek de geçerli değildir/olmayabilir.
Bisiklet üzerinde, dengede durmamızı ve ilerlememizi sağlayan şeyler, beynimizdeki ve iç kulağımızdaki denge merkezlerimizdir. Yani bu beceri, uygulandıkça gelişen ve oturan, kişinin bilincinin ötesinde bir yetidir. Sele üstünde, omurga ve belimizle, pedal üzerinde de bacak gücü ve ayaklarımızın baskısı, yönlendirmesiyle, uzun süre elimizle tutunmadan gidebiliyoruz.
Elleri bırakmanın en büyük olumsuzluğu, arkadan ya da yandan bir aracın[araba/otobüs/kamyon vs., motosiklet ya da bisikletlinin] yavaş/hızlı çarpması durumunda, bisikleti ve kendini kontrol olanağının çok daha az olmasıdır. Bunun da olasılıklarını, tüm sorumluluğunu, sonuçlarını ve doğabilecek zararları bir miktar daha göze alabilenler ve kalabalık katılımlı gezilerde/etkinliklerde, arkalardan gittikleri sürece pek fazla sorun oluşturmamaktadır.
[ Etkinliklerde, bazı aşırı kaygılı kişiler[duyarlı ve düşünceli kişiler/zihinler değil!], çevreyi de (güyâ) "tehlikeye sokuyor" olduğumuz iddiasıyla, "şikâyetçi" olabiliyorlar. "Kendilerince", "haklı olduklarını" savunuyor olmalarına saygı göstermekle birlikte, bu "kaygıları"nın, geçerli/değerli bir karşılığı bulunmuyor tabii. Çünkü, hiçkimse, beceremeyeceği/sürdüremeyeceği şeyi yapmaya kalkmaz ve sürdürmez. Hiçbir bilinçli varolan[hayvan/insan], kasıtlı olarak, en başta kendine, daha sonra da çevresine zarar vermeyi düşünmez ve yeğleyemez. Dolayısıyla, etraftakilerin yersiz/gereksiz "kaygıları"nın da pek bir karşılığının olmadığını öğrenmeleri, bilmeleri ve anımsamaları yetecektir. ]
Kuru ve tamamen ıslak/sulu zeminlerde, pek fazla riski olmamakla birlikte, yağmurun yeni yağmaya başladığı dakikalar ve yollardaki ince su/yağ kalıntıları ise en tehlikeli olanlarıdır. Buralarda ve olası böyle zeminlerde, özellikle de virajlarda elleri bırakmamak gerekir.
Bir önemli ve tehlikeli nokta da tek elin bırakıldığı durumlardır. Özellikle de sağ ya da sol el ile gidonu tutmanın, olası bir ani durum ve fren sıkmada yaşatacağı tehlike farkıdır. İster su içmek için, ister cepten, üstünden/arkandan bir şey almak/düzeltmek, ister cep telefonuna yanıt vermek üzere, ister bir yerini kaşımak için vs., ön frenin bulunduğu, gidonun sol tarafı yani sol elle bisiklet tutularak sürülmemelidir![Âniden fren yapma durumu olur da ön frene basılırsa, yavaş gidiyor olmanıza karşın, bisiklet, sizi üzerinden atar ya da birlikte takla atarsınız. Aman dikkat!]
Tabii, en önemlilerden biri de açılabilecek araç kapılarıdır. "Sorunsuz" geçeceğinizi zannettiğiniz her an ve her yerde, sağ taraftan inecek ön/arka yolcular olabileceğini, soldaki sürücü ya da arka kapıların da her an çeşitli nedenlerle ve/veya dalgınlıklarla açılabileceğini anımsayarak, trafikte, araçlardan uzak durmakta ve/veya yavaşlamakta, yoğun ya da seyrek trafik bile olsa, araç aralarından ve önlerinden/arkalarından, kişilerin, kedi/köpek vs. hayvanların çıkabileceğini anımsayarak, elleri, özellikle trafikte ve yoğun cadde ve sokaklarda bırakmamakta büyük yarar vardır.
Bir de tozlu, topraklı, çukurlu, engebeli, düşük banketli, alçak kaldırımlı ve raylı yollarda elleri bırakmamak, hatta gidonu daha da sıkı tutarak sürmek gerekir.
Yıllar önce de yıl ve dört mevsim boyunca, "kış, kar, yağmur, çamur, güneş, rüzgâr, toz, toprak" demeden, maalesef biraz uzun sürmüş yıllar boyunca, dönemlerdeki yaş/bilinç(sizlikler), teşviksizlik ve öteki günlük/dönemsel "öncelikler" nedeniyle, yersiz bir süre ara vermiş olduğum bisiklete ve bisikletli yaşama, getirdiği olanaklara, artılara ve güzelliklere geri döndüm.
- Neden, çoğunlukla, ellerinizi bırakarak kullanıyorsunuz?
Bisikleti, ellerimizle kullanmıyoruz. Ellerimizi, frenleri kullanmak, durabilmek ve tam bir kontrol gücü/olanağı sağlamak üzere kullanmanın gerekliliği ve zorunluluğu kesindir. Başlangıçta ya da hangi seviyede kullanılırsa kullanılsın, tüm koşullarda ve yollarda, önerilen, doğru kullanım şeklidir.
Arada bir, kısa süreli bir dinlen(dir)me ya da çeşitli nedenlerle, iki eli birden bırakarak sürebilme becerisi de geliştirilebilir. Bunların, doğru ya da yanlış olması ayrımı, "tartışması", bunu becerebilenler ve bazı/çoğu durum ya da koşullar için pek de geçerli değildir/olmayabilir.
Bisiklet üzerinde, dengede durmamızı ve ilerlememizi sağlayan şeyler, beynimizdeki ve iç kulağımızdaki denge merkezlerimizdir. Yani bu beceri, uygulandıkça gelişen ve oturan, kişinin bilincinin ötesinde bir yetidir. Sele üstünde, omurga ve belimizle, pedal üzerinde de bacak gücü ve ayaklarımızın baskısı, yönlendirmesiyle, uzun süre elimizle tutunmadan gidebiliyoruz.
Elleri bırakmanın en büyük olumsuzluğu, arkadan ya da yandan bir aracın[araba/otobüs/kamyon vs., motosiklet ya da bisikletlinin] yavaş/hızlı çarpması durumunda, bisikleti ve kendini kontrol olanağının çok daha az olmasıdır. Bunun da olasılıklarını, tüm sorumluluğunu, sonuçlarını ve doğabilecek zararları bir miktar daha göze alabilenler ve kalabalık katılımlı gezilerde/etkinliklerde, arkalardan gittikleri sürece pek fazla sorun oluşturmamaktadır.
[ Etkinliklerde, bazı aşırı kaygılı kişiler[duyarlı ve düşünceli kişiler/zihinler değil!], çevreyi de (güyâ) "tehlikeye sokuyor" olduğumuz iddiasıyla, "şikâyetçi" olabiliyorlar. "Kendilerince", "haklı olduklarını" savunuyor olmalarına saygı göstermekle birlikte, bu "kaygıları"nın, geçerli/değerli bir karşılığı bulunmuyor tabii. Çünkü, hiçkimse, beceremeyeceği/sürdüremeyeceği şeyi yapmaya kalkmaz ve sürdürmez. Hiçbir bilinçli varolan[hayvan/insan], kasıtlı olarak, en başta kendine, daha sonra da çevresine zarar vermeyi düşünmez ve yeğleyemez. Dolayısıyla, etraftakilerin yersiz/gereksiz "kaygıları"nın da pek bir karşılığının olmadığını öğrenmeleri, bilmeleri ve anımsamaları yetecektir. ]
Kuru ve tamamen ıslak/sulu zeminlerde, pek fazla riski olmamakla birlikte, yağmurun yeni yağmaya başladığı dakikalar ve yollardaki ince su/yağ kalıntıları ise en tehlikeli olanlarıdır. Buralarda ve olası böyle zeminlerde, özellikle de virajlarda elleri bırakmamak gerekir.
Bir önemli ve tehlikeli nokta da tek elin bırakıldığı durumlardır. Özellikle de sağ ya da sol el ile gidonu tutmanın, olası bir ani durum ve fren sıkmada yaşatacağı tehlike farkıdır. İster su içmek için, ister cepten, üstünden/arkandan bir şey almak/düzeltmek, ister cep telefonuna yanıt vermek üzere, ister bir yerini kaşımak için vs., ön frenin bulunduğu, gidonun sol tarafı yani sol elle bisiklet tutularak sürülmemelidir![Âniden fren yapma durumu olur da ön frene basılırsa, yavaş gidiyor olmanıza karşın, bisiklet, sizi üzerinden atar ya da birlikte takla atarsınız. Aman dikkat!]
Tabii, en önemlilerden biri de açılabilecek araç kapılarıdır. "Sorunsuz" geçeceğinizi zannettiğiniz her an ve her yerde, sağ taraftan inecek ön/arka yolcular olabileceğini, soldaki sürücü ya da arka kapıların da her an çeşitli nedenlerle ve/veya dalgınlıklarla açılabileceğini anımsayarak, trafikte, araçlardan uzak durmakta ve/veya yavaşlamakta, yoğun ya da seyrek trafik bile olsa, araç aralarından ve önlerinden/arkalarından, kişilerin, kedi/köpek vs. hayvanların çıkabileceğini anımsayarak, elleri, özellikle trafikte ve yoğun cadde ve sokaklarda bırakmamakta büyük yarar vardır.
Bir de tozlu, topraklı, çukurlu, engebeli, düşük banketli, alçak kaldırımlı ve raylı yollarda elleri bırakmamak, hatta gidonu daha da sıkı tutarak sürmek gerekir.
- Neden, kask takmıyorsunuz?
Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, kask takmamayı savunuyor değilim.
Sadece, kendi adıma, sabit olmamakla birlikte, çeşitli kişisel gözlem, deneyim ve gerekçelerim bulunuyor. Ayrıntılı nedenlerini, yazarak ya da genel olarak değil kişilerle birebir konuşmayı yeğliyorum.
Yine de fazla ayrıntılarına girmeden, bazı başlıklarını açayım. Hiç takmıyor değilim fakat çoğunlukla takmıyorum. Bisikleti, dört mevsim boyunca, her gün, daha çok, bir ulaşım aracı olarak kullanıyorum. Belirli bir hızda ve mesafede, kendimi ve koşullarımı fazla zorlamadan, araçlarla fazla ilişki içinde bulunmadan yol almaya çalışıyorum. [ Maalesef, biz ne kadar dikkatli ve uzak olsak da sürücülerin büyük çoğunluğu, bu konuda bilinçli ve dikkatli olmadıklarından dolayı, tehlikeler her zaman arkamızda ve/veya yanıbaşımızda. ]
Ağırlıklı olarak İstanbul trafiğinde kullandığımdan dolayı, bazı yerlerde, ışıklarda, trafik tıkanıklığı gibi, özellikle de durak ve otobüslerin yarattığı engellerden ya da çeşitli durumlardan dolayı sol [3.] şerite kadar geçme durumları olabiliyor. Bazen de sadece bu sollama durumlarında, ne kadar dikkatli ve yavaş gitseniz bile hızlanmanız ve riskin yükseldiği durumlarda kalabiliyorsunuz. Bu gibi durumlarda, yere düşülürse, kaskın işe yararlılığı çok yüksek olacaktır.
Bir de trafikte en sağdan gidiyor olsanız bile, acemi ya da dikkatsiz "sürücü bozuntuları" ve her bulduğu fırsat ve kısa mesafede hız yapma sevdâlısı zavallı araç sürücüleri yüzünden yaşamımız tehlikeye düşmektedir maalesef. Bu gibi durumların yaşanması, her yolda ve her zaman yüksek olasılık gösterdiğinden dolayı, kaskın başımızda olmasında büyük yarar vardır. [Çevrenizde gördüğünüz yanlışları, Facebook'ta, "Kendine Gel!" sayfamıza ve/veya Whatsapp üzerinden, Trafik Şubesi Bildirim Hattı'na da, 552. 155 0 155 / 533. 155 0 155 numaralarını ekleyerek bildirebilirseniz...]
Fakat "Kasksız, bisiklete binilmemeli!" düşüncesine/sözüne tamamen katılmıyor olmakla birlikte, bisiklete, kasksız da binilebileceği fakat hızın artması ve düşme olasılıklarının yüzdesine göre "Bisiklete, kask takarak binilmesinde yarar vardır!" düşüncesiyle/sözüyle hareket edilmesini öneririm/uygularım her zaman, zemin ve koşul için.
10-15 km. hızla yavaş sürülen, herkese açık genel etkinliklerde ise bisikletlilerin, kask takmalarında yarar olduğu gibi takmadan da katılabileceklerini anlayabilmek, kabul etmek gerektiğini düşünüyorum.
Özellikle, spor amaçlı, yol/yarış bisikleti kullanımlarında ise hızın yükseleceği oranda, kask takılması, olmazsa olmaz bir koşuldur. Yani, kaskın takılmasında dikkate alınacak ilk unsur, yapılacak hıza göre değerlendirilmesidir. Hız ne kadar yükselecekse, kask takılması da o kadar gereklidir, olmazsa olmazdır.
Bununla birlikte, kask takmanın önemi kadar yüksek olan ikinci bir koruyucu ise bellik takmaktır. Eski bir motorsikletli olarak, bilgi ve ["(z)engin" anlamsız/ye(te)rsiz/karşılıksız/olumsuz/kötü] deneyimlerimin ışığında, bisikletle yapılan hızlı sürüşlerde de, böbreklerin korunmaması durumu, hızın artışına oranla, mevsime yani rüzgâr ve soğuklara göre olmak üzere ileriye dönük ciddi sağlık sorunları yaratabileceğinden dolayı ve ayrıca, bellikler, sırt/bel korumalı/destekli olduklarından dolayı vazgeçilmezdirler. Rüzgâr ya da soğuktan dolayı yaşanan ve sürücü tarafından nedeni çoğunlukla bulunamayan böbrek ağrıları, en yüksek ağrı ve bu ağrılara dayanılmazlığından dolayı da çok ciddiye alınmasında, anımsanmasında ve kullanılmasında büyük fark ve yarar vardır.
Çoğunlukla kask takmamanın getirdiği bir artı/katkı/fark da olmuyor değil. İnsanın, çok yanlış bir "tutkusu"/saplantısı olsa da hıza olan düşkünlük ya da bu "tutku"ya/saplantıya kapılmasının olasılıklarını düşürmek, yavaş gitme zorunluluğunu gerektirecek ve anımsatacak koşulların/donanımların yani kaskın bulunmaması da daha tedbirli ve dikkatli olma zorunluluğunu artırıyor, kolaylaştırıyor ve sürekli anımsatıyor. Daha farkında ve yavaş gidebilmenin artılarını ve yavaş sürerek, açık havanın ve etrafın da tadını çıkarma fırsatı veriyor.
Bisikletli görevlilerin ise yine görev yerine ve durumuna göre değişmekle birlikte, bazen, bazı yerlerde[sahillerde, sıcak bölgelerde], bisikletli polislerin ise hem kendilerini belirgin kılmalarına yardımcı olmasına katkısı olmasından dolayı,
-çıkarmaları gereken zorunlu durumlar dışında- sürekli olarak kask takmayı yeğlemelerinde yarar vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder